1 Mayıs 2014 Perşembe

Ben ve robotum

Günlerden pazartesi. Gözlerimi açtığımda bebek mavisi bir çift göz ve en sevdiğim şarkı ile uyandırıldım. "kalk bakalım koca bebek" diyerek bir fincan kahveyi burnuma doğru uzattı sevgili robotum. Onun o pürüzsüz gri yüzüne baktıkça geri uyuyasım geliyordu ama bu kibarlığa mani olamazdım. Jetgiller çizgi filmindeki robot Rosie bile bu kadar sevimli değildi.
Üniforma kıvamına gelmiş olan kıyafetleri sırtıma geçirip evden çıkarken canımdan bir can robot ise odamı toplamaya başlamıştı bile. Ben işe gidince ne yapıyor çok merak ediyordum bazen, popular science okuyup Carl Sagan'ın eski Kozmos serisini izlediğini, geldiğim zaman bana anlatacak bir çok eğlenceli ve değişik bilgilerle kendini donattığını biliyordum. Sırf beni eğlendirmek için higgs bozonunu tam olarak öğrenmiş ve bana anlatmıştı benim cici robotum. Onun sayesinde frontal lobumun kısıtlılığına rağmen yeni bir şey öğrenebilmiştim. Bazen geceleri mum ışığında bana obeb okek anlatıyordu, alese gireceğim için sert bir baş öğretmen edası ile " hala dexter, hala game of thrones. Acaba sınavda sana bunları mı soracaklar" diye tatlı sert eleştiriyordu beni.
Çalıştığım yerde boş vakitlerimde internette tavla oynadığımı öğrenince, en son ona yüklenen budaklı odun özelliğini aktive edip, kafama budaklı odunla bir kere vurduktan sonra, artık boş vakitlerimi kitap okuyarak değerlendirmeye başlamıştım. Fakat sanki göğsüme bir fil oturmuştu, okuyamıyor odaklanamıyordum artık. Robotumdan gizli internette poker oynamaya başladım bu sefer. Bunu farketmesine imkan yoktu.
Ses çıkmamasına itina göstererek anahtarla kapıyı açtım. Aslında anahtar kullanımı 120 sene evvel yasaklanmıştı artık göz tarama aygıtı ile evlere giriliyordu fakat ben hala cebren ve hile ile anahtar kullanıyordum. Salona geldiğimde robotum bacak bacak üstüne atmış ve sitemkar bir yüz ifadesi ile beni karşıladı. Noldu lan yine niye trip atıyorsun diye sormamla, masanın üzerine kahverengi bir zarfı fırlatması bir oldu. "Bunlar ne çabuk bir açıklama istiyorum senden" diye çemkirdi bana. Zarfın içinde geçen gün arkadaşlarla okey oynarken çekilmiş bazı fotoğraflarım yer alıyordu. Bir tanesinde alnıma okeyi yapıştırmış, ağzımı ayırmış gülüyordum. "feyk bunlar. artık iyice çamurlaştın" diyerek olduğum yerde sindim. Sesinin volümünü 100 e getirerek " hasiktir lan ordan, feykmiş. Yrramı feyk" diye bağırdı bana. Sonra da önüme Stephen Hawking'ten "Zamanın kısa tarihi"ni koyarak " otur şunu okumaya başla, bu akşam da beraber işçi problemlerine çalışacağız" dedi ve beni orada göt gibi bırakarak tuvalete sıçmaya gitti.
Hayallerini kurduğum arkadaşlık, robot sevdası bir anda kabusa dönmüştü. Budaklı odunu belime yeme korkusu ile yerimden milim kıpırdayamıyordum. Bu nasıl sevgi, bu nasıl aşktı? Ben insanların okumadığını, öğrenmediğini eleştirip bu robota evimi açmış, onunla entelektüel bir hayata adım atmak istemiştim. Fakat karşılığında hakaret, küfür ve dayaktan başka bir şeyle karşılaşmamıştım. Evet bana katkıları çok olmuştu ama aşkımız artık buraya kadardı.
Onun sıçmasını fırsat bilerek telefonuma davrandım. Yardım etmesi için önce Çınarı, sonra Elifi aradım. İkisi de her şeylerinden feragat ederek yola koyuldular. Sonra Anıl'ı aradım açmadı. Kendi kendime "uyuyordüüüüm" diyerek kıskıs güldüm. Anılın o esnada uyanıp kalkıp Tarabyadan bahçelievlere gelmesi ve robotu haklarken bize yardım etmesi namümkündü. Bir de önce sıçmak isterdi. O sebeple Elif ve Çınarı dört gözle beklemeye koyuldum.
Bu esnada Robotum tuvaletten çıkmış bana brokoli, enginar ve pırasa haşlıyordu. "Sağlıklı bir beden için haftada iki kez balık, neredeyse her gün sebze yenmelidir" diyordu bi yandan da o metalik sesi ile. "he yaa he he" diye kendi kendime fısıldayarak kitabı okuyormuş gibi yapmaya devam ettim.
Saatler geçiyor Elif ve Çınar ortalıkta görünmüyordu. Bu esnada kitabı da bir hayli okumuştum, fotonlar, görelilik kuramları, ışık hızı, büyük patlama derken kafamı kitaptan kaldırdığımda yine bir çift mavi göz ile karşılaştım. Bu sefer şefkatle bana bakıyordu robotum. " Sana ettiğim küfürler için özür dilerim, ense bölgemdeki devrelerin arasına seni dövdüğüm odundan bir dal sıkışmış, onu çıkartınca her şeyi anladım" dedi ve birbirimize sarıldık. Zır zır ağlıyordum. "ben seni döğdürmek için arkadaşlarımı çağırdım gelip şimdi senin ağzını burnunu kıracaklar" diye hıçkırıyordum.
Bu esnada Çınar ve Elif kapıyı kırarak içeri girdiler. Kırılan kapı, insanlık olarak geldiğimiz teknolojik noktanın bir getirisi olarak, kendiliğinden geri yerine oturuverdi.  Ben " oh yooooo" diye bağırırken ellerindeki levyelerle robotumun ağzını burnunu dağıtmaya başladılar. Robotun mavi gözleri yanıp yanıp sönüyordu " ipneleer" diye feryat figan bağırıyordu. Demek bana yalan söylemişti, demek dal sıkışmamıştı bu robot küfürbazın arsızın tekiydi. "Vurun kahpeye" diye bağırdığım o esnada robot kendini imha moduna geçerek büyük bir gürültü ile patladı. Onun patlaması ile üçümüzün kafasına konfetiler yağmaya başladı. Ağlamak ve sevinmek arasında gidip geliyordum. Derken kapı alacaklı gibi çalmaya başladı. Açtığımızda karşımızda koltuğunun altında okey ıstakaları ve elinde dondurulmuş gıdalardan ve patsosislerden oluşan koca poşetler ile Yiğit beliriverdi. Gözlerini robota dikerek ince ve içli bir sesle " Gitti canım roooooobot aaabiiii" dedi ve içeri girdi.

2 yorum:

  1. Bence robotun intikam aldığı bir yazı yazmalısın ;) robot dediğin intikam alır hep

    YanıtlaSil
  2. Robot patlamasaydı doğru diyorsun ama bu bir hayli agresif bir robottu. Geri dönüp çok pis şeyler yapabilir bence böyle kalmalı :D

    YanıtlaSil