1 Şubat 2014 Cumartesi

Açlığa da hiç tahammül edemem


Elif ile mutluluktan ağlıyorduk. Biz açlıkla terbiye edilemeyenlerdendik.

Şu şarkı çalıyor kafamda bugünden sonra ;




Sabahleyin erkenden fırladım yataktan. Gözlerim açılmak istemiyordu ama midem hiç öyle demiyordu. O gayet açılmıştı, hazır ve nazırdı. Elif ise metrobüste midesi bulanmasın diye bir dilim ekmek yemişti. Hamarat yarimiz Duygu ise bize bir şölen vadediyordu, ırak diyarlarda, Beylikdüzünde yaşıyordu ama geceden bize attığı ve kendi elcağzı ile yaptığı kısır, patates salatası, alman pastası ve kurabiye fotoğrafları ile midemizin kalp şekline dönüşmesine yol açmıştı.
Elif ile gece Duyguya evlenme teklifleri yağdırdık. Sahiden o neredeydi şunca zaman? Kafamıza sıçayım.
Sabahleyin Elif çiçeği bense çikolatayı kapmıştık, onu istemeye gidiyorduk adeta. Fakat Elif yüzüğü bense arka fonda çalacağım flütü evde unutmuştum. Memoliyi çalacaktım serenat yapacaktık. Kısır ile alman pastası ile besleneceğim için seri bir şekilde yürüyordum metrobüse. Elifle başta birbirimizi bulamadık ama olsun.

Metrobüsten indik, Beyliiz ya da adı onun gibi bişey olan bir alışveriş merkezinin önünde, solumuzda mezarlık sağımızda beyliiz koşa koşa taksi aradık. Hava da bok gibi soğuk, karnımız zil çalıyor elimizde çikolata çiçek en sonunda bulduk bi taksi.

Sonra ulaştık Beylikdüzüne, bir kral sofrası ile karşı karşıyaydık. Duygu bir yandan milföy ile börek hazırlarken bir yandan da muhabbete koyulduk. Fakat Elif ve ben öyle açtık ki Duygunun anlattıklarına yarım ağız gülüyor, içerdeki kısırın hayali ile kavruluyorduk. En sonunda Elif "lan yeter daha ne kadar yapacaksın o börekten. Acıktık mna koyim" diyerek tercüme etti hislerimizi. Hahahaha

Duygunun gözlerinin içi pırıl pırıl, bir şeyler anlatıyor iken, küçük emrah modunda bir bekleyiş içine girdik. İçimde bir mutluluk, midemde bir gurultu ile mutfakta oturuyordum.


Sonunda masaya geçmiştik ve ben yaklaşık 3 tabak kısır yedim. Bir yandan gözlerimin feri yerine gelirken bittikçe dolduruyordum tabağa. Bir patates salatasına abanıyordum bir kısıra. Bir börek sokuyordum ağzıma bir kısır. Kısır ama. Aşk nedir diye romantik bir soru sorulursa bana ilerde şayet, Duygu'nun yaptığı kısırdır diyeceğim sanırım.

Bir yanda güzel yemekler bir yanda tatlı tatlı muhabbet, üç avrat çok mesuttuk. Bir ara Elif sandalyeden sağa doğru kaydı düşmek üzereyken son anda tutundu bir yerlere ağzımızı ayıra ayıra güldük ayı gibi.

Derken türk kahvesi patlattık, yanında getirdiğimiz çikolata başladık yine muhabbete. Muhabbet konumuz, "her şerde bir hayır vardır" idi. Haminneler elimize su dökemezdi artık. İlk kez bir arkadaşımın evinde kısır ve günlerde yenilen diğer yemekleri yiyordum. Kekremsi kokan kahverengi diz altı çoraplarımız eksikti bir tek. Fakat halimden çok memnundum, yanaklarımda sağlıklı bir pembelik, elimde kahvem sigaram, çipil çipil gözlerle dinliyordum anlatılanları. Arada ben de bazı düşüncelerimi paylaşıyordum. Fakat bana dünyaları verseler o an istemezdim. Yediğin kısırları geri ver mi yoksa sana 500 milyar mı, yok derim kısır. Yok lan anında geri veririm o kısırları. 500 milyar lan sonuçta. hahahaha

Bu da bu günkü hanımkız etkinliğimizden bir kare,

Duygu ile tanıştığıma da pek memnunum, baki olsun, hoş olsun, bol muhabbetli olsun.