21 Kasım 2013 Perşembe

Gelinlikli Eşek

Yıllardan 2006 mevsimlerden yazdı. Şiirsel bir Şarköy gecesinde yine sevenlerimiz ile buluşmuştuk. Yani birbirimizle. Şarköy geceleri bize akla sığmayacak, akıllarımıza zarar ve coşku veren gecelere gebelik etmişti öncesinde de. Lakin o gece, evet o gece sürrealizmin dibine vurmadan bırakmayacaktı yine bizi.

Evet mevsimlerden yazdı zaten başka ne olabilirdi ki. Yazlarımızı anlamlı kılan, hayatımızdaki "bokluklardan" kısa bir süre kurtulup sapıttığımız, aşk yuvamız, cennetimiz Şarköy'de idik. Elif ve ben biryerlerden o gece meteor yağmuru olacağını ve gökyüzünü iyi görebilmemiz için top sahasının ışıklarının şarköy belediyesi tarafından kapatılacağını duymuştuk. Zaten nedense her içtikten sonra öküzlüğümüzden arınıp yıldızlara bakarak "aaahh o yıldızda ben de olsaydım. açık denizlere yol alsaydım" tadında cümleler sarfeder ve yıldızları birer mucize gibi algılamaya başlardık hepimiz. Mete diye akıldan noksan bir arkadaşımız vardı, biz bu muhabbete girince "yıldızlar kaydı küçük küçük yıldızlarınız olacak ehüe ehü" diye iğrenç espriler yaparak gazabımıza uğrar, eski ağzı bozuk halimize yeniden döndürürdü bizi. Yıldızlar mühimdi yani, şarap ve dostlar varsa. Sevenler kavuşmuşsa. Hele Elif ve Mete yeniden kavga etmişse.(-Arapsaçına döndüm. Çöz beni arap saçı + sen niye bana gerizekalı diyorsun şimdi elif? vs vs) hahah

Kumsaldaydık geceydi içiyorduk. Gözümüzü yıldızlara dikmiştik. Ciddi idik, bu sefer normalden daha çok yıldız kayacağı için ışıl ışıl gökyüzüne bakarak demleniyor keyfimizi perçinliyorduk. Yıldızların kaymasına bir tek bizler meraklı değildik tabi, bir kaç tane çadır kurulmuştu kumsalda. Bizim bağdaş kurup oturduğumuz yerden onar adım uzaklıkta denize daha yakın çadırlar vardı. Kumsalın 300 metre filan ilerisinde bir çay bahçesi vardı, Baliç adında bir denyo işletiyordu orayı. Orada da bir kalabalık vardı, sanırım birileri evleniyordu ama bizden uzak sayılırdı sadece hafif hafif müzik sesi geliyordu kulağımıza. Bu esnada Şarköy'ümüzün şaraplarını birer birer götürmeye de devam ediyorduk. Yıldızlar kayıyordı keyfimize diyecek yoktu.

Sonra hafiften çakırkeyf olmaya başladık. Düğün de çay bahçesinde tam gaz başlamıştı. Önce damat havası sonra derken halay müziği başladı. Biz de yerimizde duramadık tabi o an, zaten kafalar olmuş bir dünya kalktık halay çekmeye başladık sahilde. Bizim bulunduğumuz yer bir hayli karanlıktı birbirimizin sırıtan suratlarından ve yıldızlardan başka birşey göremiyorduk, görmeye de ihtiyaç duymuyorduk zaten. Halay çekerken kendimden geçmişim gözler kapalı hobaaa diye tepinircesine bitişik bir halay çekiyorduk arada çömelip kalkmalı cinsten. Bir ara gözlerimi açtım ve o an "nassı ya?" diye bir dumur yaşadım. Elifin ve benim kollarımda bir sürü insan vardı, bir 10 kişi filan olmuştuk herhalde. Bi gözümü kapamaya gelmiyor noluyor lan diye devam ettim sesimi çıkartmadan halaya. Sonra bir kaç kişi daha katıldı 2 kişilik halay oldu mu 15 kişi. Abi noluyoruz lan diye elifle beraber sürüklenmeye başlamıştık, canhıraş bir biçimde halay çekenlerin arasında kalarak. Millet çadırlarından çıkıp bize katılmıştı resmen. Sonra coşkulu kalabalık yatıştı ve halay müziği sustu da tekrar kumlara oturabildik.

Fakat kumlara oturduğumuzda 2 kişi değildik. Yanımızda 2 tane oğlan da vardı. Oğlanların ikisi de Almanya'dan gelmişlerdi ama Türk-Almanlar'a hakaret olsun diye demiyorum lakin tam bir alamancıydılar. Bir anda ortama kaynayan bu ikilinin de kafası kıyaktı sanırım. Bir süre sonra laubaliliği iyice ele almaya başladılar.  Bi tanesi bize açıp kendi götünün videosunu izletmeye koyuldu. Diğeri de "kendinizi 5 sene sonra nerede görüyorsunuz" gibi mülakatvari sorular yöneltmeye başladı bizlere. Kaçmamız gerektiğini aynı anda hissetmiş olmalıyız ki, ee sohbetinize doyum olmaz arkadaşlar biz kaçalım diye bir anda kalkıp onları orada göt gibi bırakarak çay bahçesine doğru yürümeye başladık. Orada tuvalet ihtiyacımızı karşılayacaktık aslında. Ama bir gülme krizine girmiştik sinir krizi miydi yoksa bilemiyorum. Abi ne alaka ya? diye şaşırmakla sinir olmak meteor yağmuru diye çıkıp çok bitişik halay arasında kalmak, alamancı oğlanlar? noluyo yahu diye diye paçalarımızdan akıyordu neredeyse.

Sonra böyle yarıla yarıla çay bahçesine vardık. Damat pistte kurtlarını döküyordu kalabalığı yara yara geçerken işte geceye asıl damgasını vuran obje ile karşılaştık. Bir eşeğe telli duvaklı gelinlik giydirmişlerdi ve kalabalığın ortasında duruyordu. Böyle kulaklarının üzerine kurdelalar boncuklar bağlamışlar, teller asmışlardı hayvancağızın kafasına. Etrafında ise terleye terleye dans eden teyzeler vardı. Sanki dans pistindeki adam ile eşek evleniyormuşçasına odak noktası haline gelmişti eşek. Zaten şaşkındık gülüyorduk fakat eşeği görünce ben şahsen "şaraptan galiba" diye düşünüp yoluma devam etmeyi tercih etmiştim. Fakat Elifin yere çömelmiş bir şekilde katılarak güldüğünü görünce ve gelin adayını da ortalıkta göremeyince sanırım bütün kafamın güzelliği uçup gitti o an. Hey allahım nasıl bir sınavdır bu diyerek yanlarına çöktüm, bir sigara yakıp başımı göğe kaldırdım.

Bir yıldız daha kaydı o an ve dilek tutmak geldi aklıma. "Lütfen halüsinasyon görmüş olalım.Lütfen" diye içimden geçirip olanca coşkuları ile dans edenlere baktım. Sonrası yok, sabah uyandım odamda ve eliften gelen mesajı gördüm "abi gelinlikli eşek. zuahaha" diye. Yıldız kayınca dilekler gerçek olmuyormuş yani. Ama Şarköy. Sen nasıl bir aşksın.

Bu yazımı Elif'e bir de o zavallı eşeğe ithaf ediyorum.