22 Ocak 2010 Cuma

"Hayatın Anlamı'ndan"

“Küçük bir akarsu herhangi bir engelle karşılaşmadığı sürece birikinti yapamazsa, insan tabiatı keza hayvan tabiatı da öyle bir yapıya sahiptir ki irademizle uyum içinde ilerleyen hiçbir şey dikkatimizi çekmez ve algımızı ilgilendirmez. Nasıl ki bütün bedenimizin sağlığını değil, ayakkabının vurduğu küçük noktayı hissedersek, yolunda giden işlerimizi değil bizi üzüp rahatsız eden önemsiz, anlamsız küçük bir işi düşünürüz. Bu sebepten ötürüdür ki sahip olduğumuz sürece hayatın önemli üç saadetini yani, gençlik, sağlık ve özgürlüğü farketmeyiz ,ne zaman ki kaybederiz o zaman ayırdına varırız onların.”






Shopenhauer-Hayatın Anlamı.







12 Ocak 2010 Salı

"Hayalet olmak"

Aklıma Freddy Mercury geliyor bu gün devamlı, hiç bir şeyle bağlantı kuramıyorum.

Geçenlerde Çınarımla aramızda şöyle bir konuşma geçti. Bir ay sonra 2. yıldönümümüz olduğundan tatlı bir heyecan hissediyordum. Ne bileyim, bi toplanırız birileriyle poker filan oynarız, eğlenceli olur diyordum içten içe. Bir yandan da elimde takvim, 11 Şubat'ın hangi güne geldiğine bakıyordum. Ama hevesim kursağımda kaldı çünkü bu ulvi gün Perşembeye geliyordu. Adeta romantik komedi yaşıyordum, tek başıma. (Bu arada gerçekten poker oynarız diye düşündüm, ama o düşünce nerden çıktı bilmiyorum. Ne kadar da gereksiz.) Hay aksi ! Perşembe günü okullar da açılmış olurdu şimdi. Çınarım Kocaelide ben burda okul da açık, zor olurdu o işler. Çınar "Belki gelirim ciğerim.Belli mi olur." dediyse de belli ki biz 2. yılımızı beraber geçiremicez. Yani öyle çok isterdim ki aslında 11 Şubatta şöyle Taksim'e gidelim, klasik davranışlarımızı sergileyelim ama o günü farklı şehirlerde geçirmeyelim.
Ben ay dönümü de, yıldönümü de hatırlarım arkadaş. Bi kere nesi saçma? Ben her ay çınarımın bana vardığı günü kutluyorsam bunun nesi saçma? O da hatırlıyor, iyi ki de hatırlıyor. Aslında hiç hatırlayamaz böyl şeyleri. Ama benim hoşuma gittiğini bildiği için hatırlıyor. Ya ay dönümü hadi neyse de, yıldönümü bence kutlanmalı. Koskoca 2 yılı devirmişiz yani.
"Gelirim belki" dedi ya, bi yandan içim kıpırdadı, bi yandan acaip geyik yapasım tuttu "Düşünsene yarim, 1000. yıldönümümüzü kutluyormuşuz. Taksimde hayalet şeklinde geziyormuşuz,trinity içiyormuşuz." dedim bunu çok da komik bularak. Aslında hiç komik değilmiş şimdi farkediyorum.Ve sonrasında Taksimde hayalet olursak neler yapacağımız hakkında bir saat konuştuk. Cidden çok eğlenceli olurmuş yahu, bi kere insanların içinden geçe geçe yürüyebiliten oluyor. Yemek yiyoruz alttan dökülüyor. Emo görürsek korkutuyoruz. Kaseyi çizdirme derdi yok.Halay çeke çeke saint antuan'dan içeri giriyoruz, istersek rahibeleri fortluyoruz.Arada Fredi merküri de gelir bizle takılır. Hatta belki de isteyen tüm arkadaşlar katılır. Ama o zaman anlamsız bir yıldönümü olur. İkimiz olalım bide maksimum acaip biri daha olsun. Hayalet olma konsepti zaten acaipliği de beraberinde getirecektir ama olsun.Hayalet olsun,candan olsun. Yiğitcanın da dediği gibi "Derisi parlayan, yavşak Twilight vampirlerini sevmiyoruz."
Uzun lafın kısası, ay dönümü,yıldönümü çok da saçma değil abi. Ben tarihlerle olaylar arasında ilişki kurmayı seviyorum belki. Çok önemsiyorum belki de yaşadığım her anı.
Ve Çınarımı..

10 Ocak 2010 Pazar

Yeni bir yıla girmek.

Merhabalar.

Sınav önceleri kendimi ders çalışmaya değil de abuk sabuk şeyler yapmaya teşfik ettiğimi farkettim. Bu zaten tüm öğrencilerin ortak özelliğidir, ama şimdi sizlere anlatmak istediğim şey çok daha farklı.
Yılbaşı benim için gerçekten anlamlı bir gün neden bilmiyorum. Aslında, saat 12ye kadar sanki saat 12de çok süpersonik birey olacakmışcasına heyecan duymamın anlamsızlığı 12den sonra da hacım bi şarap daha açalım moduna girdiğim an kendini belli ediyor.
Yılbaşlarında eskiden adetti, her zaman Elif, Ecem, Duygu ve ben genelde eliflerde buluşur evin mna koyar, sonra da ertesi gün evlerimize dağılırdık. Sonra her birimiz bi yerlere dağıldık, hatta onlarla geçirmediğim 2007-2008 yılbaşısı hayatımın en iğrenç günüydü diyebilirim.
Lise 2ye giderken kuzenim Deniz, evde bir yılbaşı partisi vermişti. Ortamda kimseyi tanımadığım için yine alkole abanmıştım, sonra birileriyle kavga etmiştim bişeyler kırıp dökmüştüm. Sadece kendi halinde takılan Mert isimli bir arkadaş dikkatimi çekmişti. Alkolden uzak duruyor, hiçbir şekilde hiç bir dans figürü sergilemiyor ve adeta kınarcasına, eğlenen diğer insanlara bakıyordu. İçtiği vişne suyu isyan ediyordu. Yanına gittm."Mert sana vişne suyu takviyesi yapayım ver bardağını" dedim. İtaatkar bi şekilde bardağını uzattı. Bardakla beraber mutfağa gittim ve vişne suyunun içine Nuri alço edasıyla biraz votka ekledim. Mert bardağı aldı, bir yudum içti ve masaya geri koydu. Anlamamıştı. Sonra onu gözlemlemeye devam ettim. Bir dikişte geri kalanını da bitirdi ve "olum, daha yok mu lan" gbi birşey söyledi. 2. bardakta votka oranı artmıştı, mert 2. bardağı da götürürken bense kendimi tutamayıp gülmeye başladım "lan votka koydum ben ona. içtin hepsini lan" diye ağıra bağıra gülmeye başladım. Aslında olayı tam hatırlamıyorum ama büyük ihtimalle öyle olmuştur. Çünkü Mert bunu öğrendikten sonra şu zamana kadar beni  "kötü yola düşüren kız" olarak takdim etti diğer insanlara. Yıllar boyu geyiği dönen bu olaydan sonra uzun yıllar mertle görüşmedik. Bir kaç kez Taksimde nevizadede karşılaştık, sünger gibi içiyordu. Ancak Nuri alçoluğumu da insanlara anlatmaktan asla çekinmiyordu.
Bu yılbaşında da Çınarım, elifim ve alişimiz beraberdik, bizdeydik. Güzel bir yemek yaptık hepberaber, Çınar baş şef bizde yardımcıları şeklinde. Yemekten sonra şarap içmeye ve kağıt oynamaya başladık, eşşek, pis 7li ve içilen şaraplar iice keyiflendirmişti bizi. Ama gecenin asıl olayı şöyle gerçekleşti. Pis 7li oynarken arkada Serdar Ortaçın karabiberim şarkısı başladı. Yeşilçamı aratmayan dans figürlerimizin ardından, elif alinin göbeğinden zeytin yedi. Çınarla ben altımıza ediyorduk gülmekten, hayatımda gördüğüm en komik sahnelerden biriydi herhalde. =)))) hala aklıma geldiği zaman gülüyorum. Elifin bu olaydan snraki tepkisi ise "kılların dişlerimin arasına kaçtı be hayatım" oldu :D
Gecenin ilerleyen saatlerinde iice kopmuştuk kollarımız bacaklarımız irademiz dışında hareket ediyor, seksi seksi göbeğimizi sallıyor ve halay çekiyorduk. Yılbaşı ağacının süsleri ise boynumuza dolanmıştı, elimizde şaraplar adeta kendimizi yılbaşı oryantalleri ile bir tutuyorduk. Çınarım bana kıç atıyor ben kendimi evin öbür tarafında buluyordum, gülerek yanlarına gidip oynamaya devam ediyordum. O sırada kapı çaldı. Gelenler Kuzenim deniz ve Mertti. Bi anda neye uğradıklarını şaşırdılar ve Deniz hemen ortama uyum sağlayarak dansımızın çekiciliğine kendini kaptırdı. Bizse Boynumuzdaki yılbaşı süslerini Mertin boynuna doluyor bi yandan da dans ediyorduk. Mert koltukta boynunda yılbaşı süsleriyle bizi izlerken yanıbaşında duran torbayı farkettim. Çok büyük bir krallık yapıp 2 şişe şarap almışlardı, hemen açtık. Sonra yine eşşek oynamaya başladık. Deniz, Mert, ben ve çınar. Elimizde normalde 4 kağıt olması gerekirken bende 6-7 mertte 3 çınarda 5 kağıt filan oluyordu. Bu şekilde gülmekten altımıza ede ede geçirdik yılbaşını. Çok eğlendim çok mesud oldum. Mert de artık onu eskiden sarhoş etmiş olduğumu unutmuştu, barış içerisinde bir gece geçirdik hep beraber. Öbür sene de bu kadar eğlenmek istiyorum ben! ehe he

Sevgiler herkese =)