26 Temmuz 2010 Pazartesi

Ruh Dinginliği Din gin li gi..

"BURSA - Bursa'da yapılan 'En Uzun Süre Gülme Rekor Denemesi'ni 320 dakikada tamamlayan Ertan Ekmekçi, dünya rekoru kırdı.

Yarışmanın başından itibaren durmaksızın kahkahalar atan İlham İnal Dündar, 210 dakika sonra tansiyon problemi nedeniyle yarışmadan ayrıldı.
Rekor denemesini sürdüren Ertan Ekmekçi ise 5 saat 20 dakika gülerek, dünya en uzun gülme rekorunun sahibi oldu."

22 temmuz 2010 tarihinde, her ne kadar Ertan ekmekçi abimizin rekorunu geçemesek de, bir saat kırkbeş dakika boyunca hiç aralıksız katılarak gülerek, elif ve ben kişisel bir rekora imza attık.
Nonstop gülmeye başlamamızın hikayesi, öyle dallı budaklı, alengirli bir hikaye olmamakla beraber, "anlatılmaz görmen, deneyimlemen lazım" denilen türden, lakin paylaşılmazsa olmaz bir hikaye.
22 temmuz akşamı, sabahın 4 buçuğuna kadar demlenmiştik, hafiften de kafamız iyi olmuştu. Enis, mete ve enesle beraber, ota boka eğlenir güler bir vaziyette takılıyorduk. Erkek olmalarının avantajlarından faydalanıp, oraya buraya işeyen 3lüye gıpta ediyorduk. Ancak, altımıza etme noktasına gelince eve gitmeye karar verdik. Enis çişim geldiği için beni telkin etmeye çalışıyordu " Ruh dinginliği... din gin li gi" dememi talep ediyordu. Bunun beni rahatlatacağına inanıyordu ancak ben eve yürüdükçe daha da fenalaşıyordum. Buraya kadar okuyan herkes" aha altına işemiş, onu anlatacak" diye bekliyor olabilir ancak durum hiç de öyle olmadı. Eve perişan bir biçimde ulaştık elifle, enis ise centilmenlik yapıp bize eve kadar refakat etmişti. Kapının önüne geldiğimiz sırada 20 metre ötemizde 5-6 tane köpeğin peyda olduğunu farkettik. Kendi halinde takılan köpeklere dönen ve bir şizofrenlik örneği sergileyen enis " Abi evliya çarpsın ki köpekler bana havlıyo" dedi. Hayır yani, neden elifle bana değil de enise havlasınlar? Sonra "kapıyı açık tutun, her an duvardan bahçeye atlayabilirim" dedi. Biz durumu değerlendirmeye çalışırken, yani bahçe kapısını açtığımız halde duvardan atlamaya yelteneceğini anlamaya çalışırken enis bir anda ciddi bir biçimde köpeklere döndü, sağ elini havaya kaldırıp meydan okurcasına "HaAsikktrirnn laaağğnn" diye bağırdı. Ve bu hareketin ardından hızlı çekimle fili fili koşmaya başladı. Zivv zivv diye elifle birbirimize bakış gönderdik ve bahçede sabahın 4 buçuğunda elifle geberircesine gülmeye başladık. Apartmanın içine girdik ve yere yatıp çılgınlar gibi gülmeye devam ettik. Kalkıp eve ulaşmaya çalışıyorduk altımıza bırakmak üzereydik zar zor bir üst kata çıktık duvarlara yumruk ata ata gülmeye devam ediyorduk. Eve ulaştığımızda yarım saat geçmişti o şekilde.
Odamıza gittik hala katıla katıla gülüyorduk, bu arada telefonlarımıza baktık ve ikimize de enisten aynı mesajın gelmiş olduğunu gördük ;
" ruh dinginligi, din gin li gi"
Mal mal enisi arayıp durmadan gülmeye devam ettik, bi ara uykumuz geldi gülmekten uyuyamadık, iyice sabah olmuştu hala enisin hareketlerini yeniden canlandırıp ortadan ikiye yarılıyorduk. Neyseki sonra perişan bir biçimde uykuya daldık.
Normalde, bi 5 dakika gülünür, hadi diyelim aralıksız 15-20 dakika gülünür. 2 saate yakın aralıksız güldüğüm hiç olmamıştı. Uykumuz gelmese o 3-4 saati de bulurdu kanaatimce =)
Ertesi gün enisi erkan motelin önünde gördüğümüzde yine bi gülmeye başladık, enis ise önce sükunetle bizi dinledi, sonra "Umarım bir gün gerçek bir ölüm korkusu yaşarsınız, mna koyim" dedi.

20 Temmuz 2010 Salı

Duygusallık

Garip anlaşılmaz kelimeler, mecazlar, tecahül-i arifler, mefulü mefailü mefailiü, hüsnü talil ve bu tarz edebi kalıplarla, duygusallığın dehlizlerine girip çıkarak, bazen hayat şöyle ipeksi bir rüzgardır falan fakar diyerek yazı yazmak beni asla enterese etmiyor.
Neden böyle çemkirircesine başladım bilmiyorum, bikaç blog okudum sadece az önce. Kendi yazdıklarım da at boku gibi olabilir ama yapay duygusallık gördüm mü bayramlık ağzımı açasım geliyor. Serdar ortaç zaten bize her yaza damgasını vurduğu 25 şarkıyla yaşatıyor o duyguyu.(ve daha nicelerini) Fazlasına gerek yok.
Duygusallık bence çok güzel bir olaydır, ama bazen bazı durumlarda istesen de olamazsın. O sırada içinde bişeyler dürter belki, haydi aslanım, güzel bir kabiliyetin var, duygusal birşeyler yazıver der sana.Ama yazma işte, yazma. Hayvanım ben yaz, bu gün sevgilimin yanında altıma pisledim, çiçek aldım ona bir ot yığınına da bu kadar para verilir mi yaz. "Bazen umarsız bir gözyaşı değil hayat." Tamam da neden umarsız?.Burnumdan balon çıkartarak ağlamakmış ihtiyacım olan.Yaz.
Puslu bir yaz günüydü. Ay ışığı denizde oynaşıyordu. Tekne, boğazın maviliğinde ilerlerken, bu tekne gezisinin tadını çıkartan gençler çılgınca dans ediyorlardı. "Biraz daha bira?" diye sordu ipeksi bir sesle, beni daldığım düşten uyandırmıştı bu ses. Aklıma çocukluğum gelmişti, bir martı gibi özgür ve bilinçsiz günler. "evet, lütfen" dedim.
Yukarda anlattığım, en sevgili arkadaşlarımdan birinin, pek sevdiğim ablasının düğünü ve belki de süsleyerek anlatılmış hali idi. Ama gerçekte ben o düğün sırasnda teknede şunları aklımdan geçiriyordum:
"Gül abla ne güzel olmuş yahu. Hasktr! bira dökülüyodu. Bu kadar dar bir alanda baya kişi dans ediyor. Ben etmeyeyim bence.Okan olsa halay başı yapardık onu. (sonra denizi izleyerek)O değil de, biz nereye gidiyoruz lan."
Diğer insanların da kafasının benden çok da değişik çalıştığını sanmıyorum. Sevgilisine methiyeler düzen bir blog yazarının "bazen" sahte duygusallığı o yüzden sıradan ve basit, bunun yorumunu yapmak bana düşmese de, bu sözlerimle edebiyatın tüm inceliklerini itin götüne sokmuş gibi görünsem de, bence herkes bunu yapmaya çalışmamalı, içinizden geldiği gibi davranın, en süperi değil mi?