Madem başladım devam edeyim.
Bu Sibel Can mevzusu, doksanlı yılların son çeyreğine tekabül ediyor. Hep beraber Kayseri'ye gidiyorduk. Yol 12 saat sürüyordu ve cidden ebeme atlanmıştı. Küçük, minik bir insan evladıydım ve işkencelerin en çilelisini yaşıyordum. Babam son derece rahat ve işi çoğunlukla geyiğe vuran bir insan olduğu için, benim müziğe olan tepkime kahkahalarla gülüp "hadi hep beraber" diye sesini bile köklemişti şarkının.
Kayseride ise Kral Tv rüzgarları esiyordu. Pek çok teyzem iki tane kuzenim bir de anneannem ve dedem Kayseri'de ikamet etmekteydiler. Hala da ediyorlar. Biz taa İstanbullardan geliyoruz diye her zaman yaprak sarması, mantı ve şapşahane hamur işleri yapılırdı ve çileli yolculuklara ilaç gibi gelirdi. Orada bir hafta kalırdık ve 7 gün 24 saat aralıksız kral tv açık olurdu.Şimdilerde dost sofralarında "Lan sen bu kadar abuk sabuk şarkıları nereden biliyosun" diye sorulur bana. Bilmeseydim lan keşke. İnsanların şimdi yeni bişeymiş gibi şaşkınlıkla dinlediği o eski şarkılara ben senelerce maruz kaldım bre dürzüler. Şu an hiçbir yerde bulamadığım bir sürü şarkı ve klibi hala ilk günkü gibi aklımdadır. Koca ailede bir tek kuzenim Ulaş abim rock müziğe gönül vermişti. Onu da uzun süre satanist zannedip afaroz etmişlerdi. Gerçi o da herkesten gizli tekno müzik açıp odasında dans ediyormuş ama hiç önemi yok. İnsanın doğasında müziği sevmek vardır, önemli olan müziğin aslında ne olduğunu bi şekilde bana gösterebilmiş olmasıydı.
Kayseri'de bir ritüel daha vardı. Her aile arabasına doluşur eşi benzeri olmayan, doyumsuz bir Kayseri turuna çıkardık. Fakat müziğin hayatımızdan bir kaç saatliğine olsun çıktığını zannedenler büyük bir yanılgıya düşerler çünkü bu sefer karışık kasetler devreye girerdi. 90lar popunu a'dan z'ye küçücük kasete sığdırmayı başarmıştık. Özcan denizler, nihat doğanlar, nilüfer, izel, çelik. Ne istersen vardı. Arada birkaç tane Barbaros Hayrettin şarkısı bile vardı. Erol Köse'den doktor erol bey, "bu yüzden her gece ben her gece üzüllmüşüm, bu yüzden zayıflayıp un gibi süzülmüşüm" diye yine Erol Kösenin bir şarkısı ve daha niceleri. Ben grup vitaminin bi kasetini aldırmıştım anneme. Hani bi umut diye sürekli taşıyordum yanımda. Ama yok olmadı.
Kayseri'den İstanbul'a dönerken yine Sibel Can konuldu teybe. Bu sefer avaz avaz bağırıp işin ciddiyetini anlasınlar diye arabanın penceresini sonuna kadar açıp camdan "KAPATIN ARTIK ŞU ŞİŞKO PATATESİ" diye haykırmıştım. Annem sakince teybi durdurdu, kaseti çıkarttı ve camdan aşağı fırlattı. Sonra torpidoda bulunan diğer sibel can kasetlerini de camdan aşağı "Yeter hakikaten yaa" diyerek fırlattı. Yarım saat boyunca katıla katıla güldükten sonra bu sefer grup vitamin kasetini uzattım arkadan. "Liseyi altı senede bitirmiş, cin gibi çocuk bizim ismail, neden bu kadar acele etmiş aklını seveyim lan ismail lan ismail... İSMAAAİLLL" diye sevinçten uçarak şarkı söylüyordum bu sefer. Babamsa hiç sesini çıkartmadan, arada "niye attınız kasetleri" deyip araba kullanmaya devam etti.
Bu olay seneler senesi, farklı versiyonlarla devam etti ama kendime bir walkman aldırmış olduğumdan o kadar koymadı. Pili bittikçe benzinciden pil alıyorlardı sadece. İki ön koltuğun ortasında, kulağımda walkmanim ile takılıyordum. Güzeldi ya. Şişko patates. eheheheh