Ne demişti Dosto'm, "acıda hazların en tatlısı saklıdır". Ah be Dostoyevski, yine ne laf ettin diyerek votkamdan büyük bir yudum daha aldım. Kar hızla yağmaya devam ediyordu, gocuğum (pardon paltom) oldukça kalın olsa da bu keskin soğuk, içime kadar işliyordu. Resmen gtüm donuyordu. Hepimiz Gogol'un paltosundan çıktık demişti Dostom. Dosto gibi bir dostum olsaydı şerefsiz evladıyım ki başka kimseyle arkadaşlık yapmazdım. Hiç kimseyle muhatap olmazdım daha fazla. Herkesin cehennemin dibine kadar yolu vardı. Fakat bu mümkün değildi, karın altında ne bok yediğimi bilmeden Rusya'yı yaşamaya ve yaşatmaya çalışıyordum. Rusya muhtemelen rus klasiklerinde okuduğumuz Rusya değildi, dünya gözüyle hiç görmemiştim ama hayallerimde bir Rusya vardı. Bu Rusya Dosto'nun Rusyasıydı. Alternatif evren gibi bişeydi benim için.
Votkayı içiyordum içmesine ama bokum donmuştu artık. Ağzım da zehir zemberek olmuştu. Esrik bir biçimde oturuyor muyum acaba diye düşünüyordum. Esrik neydi mna koyim, içimde fanila olmasına rağmen donuyordum. Bir tane sigara yaktım ve beklemeye devam ettim.
